Dr. Elmi, Dünya Sağlık Örgütü, Aralık 2008 verileri dünyada ortalama 33.4 milyon HIV enfekte kişi olduğunu ve hastalığın tanımlandığı 1981 yılından bu yana 33.9 milyon kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı Aralık 2009 verilerine göre Türkiye'de 3 bin 898 HIV/AIDS hastası bulunduğunu ve bunların 771'inin AIDS basamağına ulaştığını, 3 bin 127 kişi ise HIV pozitif olduğunu söyledi. Memorial Antalya Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü'nden Uz. Dr. Şirin Elmi, "2000'li yılların başından itibaren her yıl 150-200 yeni vaka bildirilirken, 2009 yılı içinde tanı konmuş yeni vaka sayısı 528 olarak bildirilmiştir. Bu sayı hastalığın Türkiye'de ilk saptandığı 1985 yılından beri en yüksek hasta sayısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat günümüz ülke koşullarında bu sayının gerçekte bunun en az beş katı olduğu tahmin edilmektedir. Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu adıyla da bilinen AIDS, erken yaşta aktif cinsel yaşama geçiş ve güvenli seks hakkında bilgi yetersizliği nedeniyle zaman içinde kadınlarda ve genç erişkinlerde daha sık görülmeye başlandı. HIV enfeksiyonuna ülkemizde en sık 20-49 yaş arası erkeklerde yüzde 70, kadınlarda yüzde 30 oranında rastlanmaktadır" dedi.
En sık bulaşma şekli cinsel temas
HIV enfeksiyonu bulaştıktan 2 ile 4 hafta sonra gribal bir enfeksiyon gibi başlayıp, daha sonra yıllar süren bir sessiz döneme girdiğini kaydeden Dr. Elmi, "Bu uzun dönemde virüs, bağışıklık sisteminin vücudu mikroplardan koruyan CD4 hücrelerinde çoğalır ve varlığını sürdürür. 10 yılı aşabilen bir süre sonunda bağışıklık sisteminde yetersizlik ortaya çıkmaya başlar, kandaki virüs miktarı artar, CD4 hücreleri azalır ve bağışıklık sistemi çöker. Bunun sonucunda normalde seyrek görülen bazı enfeksiyon hastalıkları ve bazı kanser türleri bu hastalarda daha sık görülür" diye konuştu. HIV enfeksiyonunda cinsel temasın en sık görülen bulaşma şekli olduğunu da sözlerine ekleyen Dr. Elmi, şunları söyledi:
"Hastalığın tanımlandığı ilk 10 yıl içinde yayılımının öncelikle homoseksüel ilişkiyle gerçekleştiği bildirilirken, bugün HIV enfeksiyonunun yayılımı esas olarak yüzde 60-70 heteroseksüel yolla olmaktadır. Bulaşma için HIV pozitif kişi ile yapılan tek bir cinsel temas bile yeterli olup, cinsel temas sayısı arttıkça bulaşma olasılığı da artmaktadır. Cinsel temas sırasında prezervatif kullanmak bulaşma riskini azaltır, fakat uygun materyalden yapılmamış olması ve delinme ihtimaline karşı riski tamamen ortadan kaldırmaz. HIV'in ikinci en sık bulaşma şekli damar içi uyuşturucu madde kullananların ortak paylaştıkları iğnelerdir. Damar içi uyuşturucu kullanımının azaltılması ve bu kişilerde ortak iğne kullanımının önlenmesi bulaşmayı azaltabilir. Ülkemizde 1987 yılından beri tüm kan bağışçılarına zorunlu olarak ELISA yöntemi ile HIV testi yapıldığından kan ve kan ürünleri ile bulaşma çok azalmıştır."
Anne sütü virüs bulaşmasına neden olabilir
Virüsün hastalığı taşıyan anneden bebeğe, doğum öncesinde, doğum sırasında veya sonrasında bulaşabildiğine dikkat çeken Dr. Elmi, "Anne sütü de virüsün bulaşmasına neden olabilir. Doğurganlık çağındaki tüm kadınların AIDS konusunda bilgilendirilmesi ve gerekiyorsa test yaptırması önerilmektedir. Eğer gebe HIV taşıyorsa, gebeye ve doğum sonrasında bebeğe koruyucu ilaç tedavisi verilerek, doğumu sezaryen ile gerçekleştirmek ve bebeği emzirmekten kaçınmak ile bulaşma önemli oranda önlenebilir. Sağlık çalışanlarına HIV enfeksiyonunun geçişi en sık kullanılmış iğnenin batması ile olmaktadır. Sağlık çalışanlarının çalışırken koruyucu önlemler alması (eldiven vb.) ve yaralanma sonrası en kısa zamanda koruyucu tedaviye başlamalarıyla hastalık geçişi engellenebilmektedir" diye konuştu. HIV birçok vücut sıvısında bulunmasına rağmen kan, erkek ve kadının cinsel salgıları ile bulaştığını, dış ortamda en fazla birkaç saatte ölen virüsün hava yolu ile bulaşmadığını vurgulayan Dr. Elmi, sözlerine şöyle devam etti:
"Dokunmak, el sıkışmak, yanak yanağa öpüşmek, tokalaşmak, işyerinde aynı ortamda çalışmak, aynı telefonu, aynı bardağı kullanmak, aynı havuz, banyo ve tuvaleti paylaşmak, gözyaşı, ter ve sivrisinek sokması ile bulaşmaz. Tanıda vücutta HIV virüsüne karşı oluşan, anti-HIV antikor olarak adlandırılan madde aranır. Bu amaçla başka birçok hastalığı tanısında kullanılan ELISA testi kullanılır. Fakat unutulmamalıdır ki bu test 3 aya kadar negatif saptanabilir. Son yıllarda uygulamaya giren yeni testlerle bu süre biraz daha kısalmıştır. ELISA testin pozitif bulunması durumunda anti-HIV antikorunu daha detaylı olarak gösteren doğrulama testleri (Western Blot) uygulanır. Virüsün genetik maddesinin varlığını ve miktarını saptayan testler hem özel durumlarda tanıda yardımcı olarak, hem de tedavinin ve ilaçların etkinliğinin izlenmesinde kullanılır."
Dr. Elmi, 1 Aralık Dünya AIDS Günü'nün toplumsal duyarlılığın oluşturulması, halkın HIV/AIDS' in bulaşma yolları hakkında bilgilendirilmesi, güvenli ve sağlıklı cinsel hayat konusunda bilinçlendirilmesi, kondom kullanımının yaygınlaştırılmasının vurgulanması, HIV ile enfekte olanlara ayrımcılık yapılmaması, bu kişilerin hiçbir şekilde suçlanmaması, yargılanmaması ve toplumdan dışlanmamasının gereğine dikkat çekilmesi önem tac yayılımı esas olarak yşıdığını da sözlerine ekledi.
|