Polyana’yı okumayan var mıdır bilmem ama mutluluk oyununu çoğumuz bu çocuk romanından öğrenmişizdir.Yaşama oyununu ise ölümü ertelemiş Fatma Gümüşkaşık’tan öğrenmeliyiz Ölümün nefesini ensesinde hisseden doktorların umudunu kesip, bir iki yıl değil, birkaç ay ömür biçmesine rağmen Fatma Gümüşkaşık’ın hastalığını yenip dört yıldır yaşamasının en büyük sırrı belki de geleceğe dair hayaller kurmasıydı. Kendinden daha az hasta insanların sırf umutlarını kaybetmelerinden dolayı yaşam savaşına yenik düştüğünü gören Gümüşkaşık, yaşamının örnek,yazıp sahnelediği oyunun ise destek olmasını istedi ve başardı.
“Bir gün her insanın hayatı son bulacaktı.Kiminin, çaresiz hastalıklardan,kiminin ise ayağına bir taş dokunup yere düşmesinden.Nihayetinde ölüm için bir çok mazeretler bulunacaktır.Ama en önemlisi kaç kişi gerisinde unutulmaz bir eser bırakıyor.Kaç kişi ölümünden sonra kendinden söz ettiriyor.” Bu sözler, hala ölümün nefesini ensesinde hissetmekte olan,buna rağmen bir mum gibi kendisi erirken etrafına umut vermeye çalışan Fatma Gümüşkaşık’a ait. Polyana’yı okumayan var mıdır bilmem ama mutluluk oyununu çoğumuz bu çocuk romanından öğrenmişizdir.Yaşama oyununu ise ölümü ertelemiş Fatma Gümüşkaşık’tan öğrenmeliyiz.Umutların bittiği yerde dahi gelecekle ilgili planlar kuran Fatma Gümüşkaşık, şimdide yaşama azmini, hiçbir zaman elinden bırakmadığı gibi başkalarının çerezliğine derman olmaya çalışıyor. Siz hiç kanser olduğuna sevinen birisi duydunuz mu? Yıllarca çektiği sebepsiz ağrıların, ne olduğunu anlamak için uğraş verip, kapı kapı doktorlar dolaşan Fatma Gümüşkaşık, kanser olduğunu öğrendiğinde “nihayet benim hastalığımın da bir adı var” diyebilmiş.Yıllarca hastalığı için bir teşhis konulmasını bekleyen Gümüşkaşık, ardından yakalandığı kanserin tedavisi için mücadele vermiş.Etrafındakiler kadar üzülmeyen Gümüşkaşık, tıpkı liseli yıllarında olduğu gibi hep mahallenin şımarık ve çılgın kızı olmaya devam etmiş. Eşi Mustafa Gümüşkaşık’ın ise sevgisi artıkça armış ki işte nikah masasına oturulduğunda söylenen o sözler var ya “ iyi ve kötü günde… diye başlayan, en güzel örneğini göstermiş. Hiçbir zaman kimseye emanet etmemiş ve etmemekte tedavisi süresince hayat arkadaşını.
“Yakınlarım kadar üzülmedim,hastalığıma” Halen Giresun merkezde ikamet etmekte olan Fatma Gümüşkaşık, bundan dört yıl önce öğrendiğini söylüyor kanser olduğunu.Bu hastalığına üzüleceği yerde hatta sevindiğini belirten Gümüşkaşık,” Yıllarca bilmediğim acılar çektim.Kimseler inanmadı hasta olduğuma.Gittiğim onlarca hastane, yüzlerce doktor bir teşhis koyamadı canımın yanmasına.Bundan dört yıl önce ise nihayet yanak kanseri teşhisi koydular.Artık bir hastalığım vardı.Hastalığımı öğrendikten sonra başladık tedavi görmeye.Etrafımdakiler kadar ben üzülmüyordum.Ben hala eski neşemden bir şey kaybetmemiştim. En çok üzüldüğüm,benim için üzülmeleriydi yakın dostlarımın, sevenlerimin ve ailemin.”
Yediğim,içtiğim hiçbir şeyin tadı yoktu ama ben hayatın tadını çıkarmaya çalışıyordum Hayat arkadaşı Mustafa’nın kendisine en büyük yaşam kaynağı olduğunu kaydeden Fatma Gümüşkaşık,” Hani nikah masasına oturduğunda bir söz var ya iyi ve kötü günde… diye başlayan işte benim kader arkadaşım,hayat arkadaşım da bunun en güzelini yaşattı bana.105 gün bir odayı paylaştık hiç dışarı çıkmadan tedavim boyunca.Ben çıkamıyordum,o ise çıkmıyordu,beni asla bir başkasına emanet etmedi.En güzel günleri yaşadık o günlerde bana sevgisi yaşama azmi ve hırsı verdi.Bende inadına yaşama sımsıkı bağlandım.Geçirdiğim ameliyat operasyonlarıyla yaşam kalitem düşüyordu.Dudaklarımdan başlayıp,çenem ve kulaklarımdan devam edip başımın en üst noktasında son bulan ameliyat sonrasında aynada yüzümü tanıyamıyor,kendimi çocukluğumda yaptığım her tarafı dikişli bez bebeklere benzetiyordum.Ağlayacağıma gülebiliyordum.köfte yiyordum ama tadını alamıyordum.Meyve suyu içebiliyordum ama tadı yoktu.Ancak hala hayatın tadını çıkarmaya çalışıyordum.”
“Her şeyi uzaktan sevmesini öğrendim” Tedavi gördüğü süre içerisinde çocukları dahil her şeyi uzaktan sevmesini öğrendiğini de kaydeden Gümüşkaşık,” Bir gün güneş dünyaya aşık olmuş, yaklaşsa yakıp her şeyi yok edecek, bunun için uzaktan sevmesini öğrenmiş.Bende canımın bir parçası olan çocuklarımı aylarca,yıllarca kucaklayamadım,koklayamadım.Hep onları uzaktan sevdim.Onları hep bir daha bağrıma basma arzusuyla yandım tutuştum.Bu bir anne için ne büyük bir acıdır,çiledir ancak anneler bunu daha iyi anlayabilir.”
“Bir çok insanın umutsuzluktan yaşam savaşını kaybettiğini görünce,yaşamım örnek, yazdıklarım umut olsun istedim” Ölümün nefesini ensesinde hisseden doktorların umudunu kesip, bir iki yıl değil, birkaç ay ömür biçmesine rağmen Fatma Gümüşkaşık’ın hastalığını yenip dört yıldır yaşamasının en büyük sırrı belki de geleceğe dair hayaller kurmasıydı.Artık o günleri geride bırakmasına rağmen, birilerine örnek olabilecek, birilerine yaşam desteği sağlayabilecek hayat hikayesini sahneye koydu. Bunca acılardan sonra geride bir izler bırakma arzusunda bulunan Gümüşkaşık,” Yaşadıklarımın birilerine örnek olmasını istedim.Ben nasıl yenebildiysem bu hastalığı başkalarının da yenebileceğine inanıyorum.Benden daha hafif hastaların umutsuzluktan öldüklerini gördüm.Kendilerine olan güvenlerini yitirdiklerinden yaşam savaşını kaybettiklerini gördüm. Bu nedenle başkalarına örnek olabilecek hayat hikayemi başkalarının örnek almasını istiyordum.Kitap yazsam kaç kişi okuyacaktı.Belki yazılan bu satırları da kaç kişi okuyacak.Çünkü okuyan bir toplum değiliz.Bu yüzden lise yıllarımda yabancı olmadığım tiyatroya yöneldim.Bir taraftan hastalığımın tedavisi devam ediyor,diğer taraftan senaryo yazıyordum.Hayatımdan başka bir şey katmadım senaryoya.Sadece kanser hastası bir kadının iç dünyasında, eşi ve çocuklarıyla yaşadıklarını aldım kaleme.Sonra en yakın arkadaşlarımdan birisi olan Giresun Lisesi edebiyat öğretmeni Nurgül Hıdımoğlu ve Canan Akın’ın katkılarıyla sahne hazırlıklarına başladım.İlk oyunumuzu Giresun’da sahneledik.Oyunun bütün masraflarını kendi cebimizden karşılarken, biletlerden elde edilen gelirin tamamını ise yedi yaşındaki kanser hastası Emre Yılmaz’a bağışladık.Ardından ise ikinci kez Ordu’da sahneye çıktım burada da yine bütün gelirlerini kanser hastası 14 yaşındaki Erdem Kıvrak’a verdik.Bundan sonra ise hedefimizde başka il ve ilçelerde muhtaç durumda olan kanser hastası çocuklar için oyunumuzu sahnelemek var.İyi ki tiyatro yapmışız.Kitap yazsam kaç kitap satılır,kaç kitabın geliri kanserli çocuklara yardım için giderdi.” BİLGE ARACILIĞI İLE HABERDEN SONRA DESTEK GELDİ.
Kaynak gösterilmek suretiylen dahi izinsiz kopyalanamaz
Röportaj ve Fotoğraf: Ahmet Bilge
|