1970’lerin sonunda, arkamızdan’’ Koministler Moskova’ya’’
diye bağıran Ülkücülerin ahı tutmuş olacak ki geçen gün saydım tam otuz dört
kere Rusya’ya ayak basmışım.
Her ne kadar Moskova’ya varamadıksa da. Rusya’yı ve Rus
halkının kültürünü inceleme fırsatını buldum.
Seksenli yılların başında bu ülkenin geleceğine yön
vermek isteyen, bu ülkede bende varım diyebilen, alanları yüzbinlerle doldurup
hep bir ağızdan haykıran dopdolu bir milliyetçi camia, ülkücü gençlik vardı.
Aynı fikirleri paylaşmasak da, aynı düşüncede olmasak ta, onlarda bizler gibi
bu ülkenin sahipsiz değil, gelecekte bu memleketin yönetiminde gençliğin olması
gerektiğini söylüyorlardı. Belki de fikirsel olarak birleştiğimiz tek konuda bu
olsa gerekti.
Rahmetli Türkeş’in ölümünden sonra mirasına konanlar,
hala bolluk ve bereket içinde bu mirası harcamaya devam ederken. Bir yandan da,
partiye gönül verenler ülkenin parçalanmasına, üç beş taşeronun elinde
bayraklarla Kürdistan haritası çizip dağıtmasını ise kan ağlayarak izliyor.
Ne zaman içlerindeki öfke ve nefret i boşaltmak, bu
vatanın sahipsiz olmadığını haykırmak isteseler birileri tarafından meydanlara
inmeleri engellenmeye çalışılıyor.
Ankara’dan dışarı mecbur kalmadıkça çıkmayan, Parti
başkanı olduktan sonra tek bir ülkü ocağını açmayan, evinin altında ki on iki
antika arabanın tamiratıyla meşgul olan, önündeki milliyetçi mirasın en büyük
sahibi olan, yıllarca Türkeş’le beraber bu sevdanın mücadelesini veren Seval
Türkeş’i partinin 10.kongresine dahi çağırmayan, Ahmet Kutalmış Türkeş’i AKP
den milletvekili yapan Devlet Bahçeli’ye, Seval Türkeş tek cümle ile karşılık
vermekte; "Toplum önünde utandıracak bir davranışım mı olmuş da davet
edilmemişim? Ben MHP'nin kiracısı değil, ev sahibiyim. Ne bayramda, ne
kongrede, bırakın daveti, hatırımız dahi sorulmadı. Başbuğ'un mirasının üzerine
oturanlar, Başbuğ'un hanesine ne vefa, ne saygı göstermemişlerdir. "Türkeş'in
20 yıllık eşi olmanın ötesinde, Başbuğ'un dava arkadaşıyım diyerek dik
durmasını bilmiştir.
Bütün ülkede bunlar olup yaşanırken, Kürt sorunu
konusunda ki gelişmeler karşısında tepki gösteren parti tabanını kaybetmemek
amacıyla tribünlere oynayan, elinde ki ipi zamanında kullanmayıp seçim
meydanlarında sallayan Bahçeli, tavşana kaç, tazıya tut misali politikalarla
herhalde bir yere gelinemeyeceğinin farkında olmalı.
Yeri gelirse Anadolu yeniden fethedilir diyen Bahçeli
sanırım Konya Ovasından bahsetmekte. Zira memleketin doğusu da batısı da zaten
fethedilmiş. 2012 Ağustosunda aylar öncesinden önce açıklamasına rağmen Kerkük’e
gidemeyen, bayram namazını Nur El Kebir Camisinde Kerkük’te değil Ankara’da
Hacı Bayram Camiinde kılan Bahçeli, Irakta artık yeni bir yönetimin olduğunun
ancak farkına varabildi.
Musul’da, Kerkük’de Süleymaniye’de Erbil’de tapu
daireleri yağmalanıp ateşe verilirken, Türkmen mezarları dozerlerle kazınıp
yerine mültecilere yerleşim yeri inşa edilirken, Devlet Bahçeli Ankara’da ki
masasının başında üç no’lu çekmeceden çıkardığı matbu evrakı parti teşkilatına
fakslıyordu; değerli dava arkadaşlarım, bölücü ve provaktörlerin oyununa
gelmeyelim, itidalli olalım vs. vs.
Devletin bütün teşkilatlarından ülkücüleri tasfiye eden, özellikle Sağlık Bakanlığı kadrolarını F Tipine
devreden, milliyetçi gençliği daha dinamik ve söz sahibi olabileceği Türk
siyasetinden uzak tutan, kısacası devraldığı milliyetçi mirası pasifize edip
halının altına süpüren Bahçeli Gezi Parkı eylemlerine katılmak isteyen
milletvekillerine ve ülkücü camiaya da yasak koymaktan geri durmadı
Daha da ileri gidip, her seçim öncesinde F Tipi
örgütlenmenin yaptığı belden aşağı senaryolarla yıllarını bu camiaya adamış,
bir yerlere gelebilmenin hesaplarını yaparken otel odası görüntülerinin ve özel
yaşantılarını medyaya servis yapanlara ise hep sessiz kalmayı yeğledi.
Bahçeli, kendisine gelerek
eylemlere destek vermek için görüşünü almak isteyen milletvekillerine ve ülkücü
ocaklı gençlere "Eylem yerine gidip destek vermek isteyen, eylemcilerle
yan yana gelmek isteyen varsa istifasını versin öyle gitsin" derken bir
taraftan da ülke hızla bölünürken teşkilatın gazını da almayı ihmal etmiyor.
Demokratik bir eylemde dahi
her gün eleştirdiği, politikasını yerden yere vurduğu AKP’yi kollayan Bahçeli
acaba ne zaman elinde ki gücü kullanmayı düşünüyor?
Memleketin doğusunda
Kürdistan kurulduktan sonramı meydanlara inecek?
Devlet Bahçeli ülkücüleri fikren ve ruhen
kısırlaştırmış ve düşüncelerini köreltmiştir. Dramatik olan ise ülkücülerin
kendilerine yapılan bu küresel operasyona zerre kadar direnç göstermekten
çekinecek duruma getirilmiş olmalıdır.
Gaziantep eski il başkanı Oğuz Hocaoğlu ise, Kürt
Açılımı ve sözde demokratikleşme sürecinde Devletin Ülkücülerin gazını alıp
pasifize edildiklerini söyleyip Bahçeliye teşekkür etmeyi ihmal etmiyor.
Son Gezi Parkı olayları sonrasında ne kadar
işbirlikçi, liberal, Kürtçü, Akp’li,
cemaatçi, yani ülkücü düşmanlığı yapan ve karşısında duran hemen hemen herkes
ağız birliği etmişçesine hep aynı sözleri tekrarlayarak “Devlet Bahçeli
ülkücüleri sokağa dökmeyerek büyük bir iş başardı.” nidasıyla Devlet Bahçeli’ye
övgü yağdırıp, yağ çekmekle meşgul.
12 Eylül referandumuna 12 Eylül darbesinin ardından
cezaevlerinde işkence odalarında can verenlerin yakınları, sakat kalanlar,
kısacası bugünün bedelini ödeyenler Hayır oyu kullanmak istemiş, yine sahneye
çıkarak, Eski Ülkücüleri ’’Partimize mensubiyetleri, kendinden menkul
zavallılar diye’’ aşağılamaktan geri kalmamış, AKP ye derin bir nefes
aldırmıştır.
Her seferinde olduğu gibi AKP’nin can simidi olmaya
devam eden Bahçeli, herkese gülücük dağıtarak son bir kez daha ufak hesaplarla
meclisin kapılarını aralamaya çalışıyor. Ama artık milliyetçilerin, bedel
ödemiş ülkücülerin eskiden olduğu gibi bu memleketin meydanlarında fikirlerini
haykırmalarının zamanı geldi ve geçiyor. Yarın çok geç olabilir. Ve bu geç
kalmışlık belki de 12 Eylülden daha fazla iz bırakabilir.
Yoksa Erbil’e alamadığınız Vizeyi yakında Diyarbakır’a
da almanız mümkün gibi görünmüyor.
saban_kutlu_1963@hotmail.com
|