Yeryüzünde hayatta kalmanın gereği ülkü sahibi olmaktır.
Ülkü sahibi olmayanların kendileri hasbelkader ayakta kalabilseler dahi kendilerinden sonra gelenleri elbet kaybedenlerden olacaktır. Bir toplum öncelikle kültürlü olacak, vakur olacaktır. Daha sonra ise bir gaye üzerine yaşayacaktır. Bu durum bireyler için de devletler içinde öyledir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken hem Türk halkının hem de devleti kurmak için mücadele veren beyin takımının bir ülküsü vardı. O ülkü vatan topraklarından gayr-i müslim düşmanı temizlemek kendilerinin her bakımdan özgürce yaşayabileceği yeni bir ülke kurmaktı. İnanmış, doğru bildiği yola başını koymuş, yani bir ülküsü olan insanlar, memleketin her bir karış toprağı işgal altında olmasına rağmen yılmadılar. Sonuna kadar mücadele verdiler ve davasında başarılı olup Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülke kurdular.
Şimdilerde hem toplumda hem de devletimizde bir rehavet görüyorum.
Bir kere gençliğimizin hatırı sayılır bir kısmı üniversite mezunu olmasına rağmen boşta geziyor ya da okudukları meslek branşıyla alakasız işlerde çalışıyor. Üniversite mezunu olanlar öyle de olmayanlar farklı mı? Onlar üniversite mezunlarından daha da beter .O insanlar da en toy zamanlarında yine okudukları okul ile alakası olmayan düşük ücretli işlerde çalışıyor.
Ülkemizde ki bu sıkıntılı durumlar gençlerin psikolojilerini etkiliyor. Dolayısıyla da ülküsüz, gayesiz, hayattan beklentisi olmayan dünya ya geldiği için yaşamak zorunda olduğunu hisseden insanlar topluluğu yaratıyor. Tabi ki gençlerin böyle gayesiz yaşamaları ailelerini ve de ülkenin genelini de etkiliyor.
Birkaç sene önceye kadar bu kadar işsiz mutsuz olmasına rağmen halkta bir heyecan, bir ülkü vardı. Özellikle Sayın Başbakanımızın Davos’daki “one münit” çıkışının ardından ülkemiz de heyecan hat safhaya çıkmış, insanlar bir ülküye hizmet etmenin verdiği hazzı yaşar olmuşlardı. Ülkemiz dünyaya kafa tutuyordu. Başbakanımız İslam dünyasında en sevilen liderdi. Gittiği her yerde sloganlarla, ilgiyle, aşkla karşılanıyordu. Her şey çok güzeldi. Ne olduysa bir gün Afrika’dan Arap baharı diye bir rüzgar esti bütün dengeler alt üst oldu. Ne slogan kaldı ne aşk. Bunlar bitince insanların içinde ki heyecan da söndü. Heyecan sönünce ülküde gitti. Ülkü gidince birbirimize düşer olduk. Bu defa da Taksim’de Gezi olayları diye bir olay patlak verdi.
Şimdi diyorum ki titreyelim ve kendimize gelelim üzerimizde ki rehaveti atalım. Artık bir ülkümüz olsun …
|