"Haksızlık ve adaletsizlik karşısında suskun kalan şeytandır.”
Günümüzde konuşan bir toplum olmaktan hızla uzaklaşıyoruz. İnsanlar konuşmaktansa; suskun kalmayı, seyretmeyi yada bir diğerini şikayet etmeyi tercih ediyor.
Maalesef insanlar öyle bir hale getirildi ki daha da çok susan-seyreden kısaca robotlaşan bir toplum oldu.
Herkes adeta; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket ediyor.
Evet bugün o yılan susan, haksızlığı seyreden, buna tölerans tanıyan kişiyi sokmuyor ama yarın mutlaka onada dokunacaktır.
Hani konuşan bir Türkiye?
Hani demokrasi ve demokratlık?
Hepsi laf-ı güzaf...
Hapisteki tutuklu gazeteci sayısının 65'e ulaştığını biliyormuydunuz?
Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan asker ve diğer insanlarda cabası..
"Her millet-toplum layık olduğu şekilde yönetilir"
Bu öylesine söylenmiş bir laf değil, doğru bir tespittir.. İnsanlar başarıları ve iyi şeyleri kendi seçimlerinin sonucu, yetenekleri sayesinde hak ettikleri ödüller olarak kabul ederler. İşler kötü giderse fatura kadere kesilir.
Ancak insanların yaşadıkları olumsuzlukların çoğu kendi seçimlerinin, toplu olarak yaşadıkları da çoğunluğun seçimidir.
Bizi yöneten devlet adamlarına varana kadar acaba günlük hayatımızda nasıl hareket ediyoruz?
Haklıdan yanamıyız?
Yoksa güçlüden yanamıyız?
Benim kendi şahsi kanaatim biz toplum olarak genelde çoğunluk nereye meylediyorsa onu takip ediyoruz. Haklı olana, hakkını vermiyoruz. Bu anlayış devam ettiği sürece bizi yönetenlerinde düzelmesini beklememeliyiz.
Önce kendimizi düzeltmeliz!..
Haksızlığa ve zulme karşı bütün insanların birlikte hareket etmeleri gerekir. Adâletsizlik kimden gelirse gelsin, karşı durmak lazımdır. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın, kendimize yapılmış gibi hissetmek insanlığın icabıdır. Kendimiz için istemediğimiz bir durumun başkalarının başına gelmesine razı olmak, insanlığa yakışan bir düşünce değildir.
Dünyamızın bir mahalle gibi olduğu bir devirdeyiz. Yanı başımızdaki komşuda vuku bulan hadiseden haberdar olduğumuz gibi, en uzak köşede olan-biteni de hemen öğreniyoruz. Insanlık itibariyle, başkalarına yapılan kötülükten vicdanımızın etkilenmemesi mümkün olmuyor. Bu hallere karşı ya aldırmaz ve vurdum-duymaz bir tavır takınacağız, ya yapılanları hoş göreceğiz, ya da karşı çıkıp gadre uğrayana yardıma koşacağız; “başka yol yok!”
Ama bunun aksini yaparak koyun misali kalabalığın ardına takılıp gidiyorsak iş işten geçmiş demektir.
Yakın uzak tarihi incelediğimizde, maalesef, toplum ve devlet yapısının beşer hayatında daha fazla söz sahibi olduğunu görmekteyiz. Gücün, paranın, silahın, nüfusun fazlalığı nisbetinde hakka taraftarlık ve adalet duygusunun artması beklenirken, yazık ki, tersi olmaktadır. Insanoğlunun manevi yapısındaki boşluk ve eksiklikler onu hayvanlık derekesine indirmekte, beşeri ve ulvi hislerini dumura uğratmaktadır.
“Hak bellediğin yolda yalnızda olsa gideceksin.” (Tevfik Fikret)
Ne güzel söylemiş adaşım, büyük eğitmen, gazeteci-şair Tevfik Fikret;
“Hak bellediğin yolda yalnızda olsa gideceksin” diye. Bu sözü kendime ilke edindim, yalnız olduğumu sanmıyorum ama yalnızda kalsam doğrularımdan asla taviz vermeyeceğim. Haksızlığa ve adaletsizliğe suskun kalıp, seyredenlerlede işim yok. Onlar benim için “çürük elmalar” kategorisindeydiler. Ayıkladım ve hayatımdan çıkardım.
Az da olsa kalan sağlar benimdir. ..Azda olsalar onlar benim için “adam gibi adamdırlar.”
Çoğunluğun düşündüğü gibi düşünmüyorum. Çoğunluktan daha farklı düşünüyorum. Zaten insanı farklı kılan özelliklerinden biriside budur. Eğer ben çoğunluğun düşündüğü gibi düşünüp, kalabalığın ardına takılırsam o zaman işim bitmiş demektir.
Düşünüyorum..
Üretiyorum...
Öyleyse; “ben varım arkadaş..”
|