Galatasaray’ın 6-1’lik maçta yenik taraf olmasından sonra kendimizi korkulu bir rüyadan uyanmış gibi hissettik. Bu beklenmiyordu ama rüya değil gerçekti. Bizlere sineye çekmekten başka seçenek kalmamıştı. Baştan alalım: Takım lige 2-1’lık bir galibiyetle girdi; ardından üç tane tek puan... 6-1’den sonra ne takımda, ne sevenlerinde ve ne de yönetimde moral kaldı. Beşiktaş maçı geldiğinde, belli edilmiyor olsa da umutsuzluk boğuyordu. Hiç şans görünmüyordu ufukta. Oysa hoca çıksa, “benim için, kendiniz ve taraftar için bu uğursuzluğu kırın” dese takımın bunu yapacak gücü vardı. Ve yaptı da... Ne var ki, uzatmanın son iki dakikasına gelince maçı, hakem değil galiba siyaset durdurdu. Gazeteci Meral Tamer’in yazdıklarına bir göz atalım: “Nereden çıkmış bu ‘1453 Kartalları’? Allah-u Ekber nidalarıyla nereyi ele geçiriyorlar? Gezi olaylarına destek veren ‘Çarşı Grubu’nun sesini kesmek üzere devreye sokulmuş çirkin bir tezgâh..!” Hem de kaç ölüme neden olacağını umursamadan! Ya Çarşı da sahaya inseydi? “Çarşı Grubu’nun sesini kesmek” ne anlama geliyor, açıklayalım: Hani Trabzon’un il kodu 61 ve maçların 61. dakikasında Trabzon taraftarı gösteri yapıyorlar ya. Aynısını Beşiktaş Çarşı Grubu, İstanbul’un kodu olan 34. Dakikada, Gezi Olaylarını anımsatan sözlü bir gösteri yapıyorlar. İşte birileri bu sesi kesmek için 1453 Kartallarını kahredici bir kinle doldurarak sahaya sürdü. Bu, Lige iyi başlayan Beşiktaş için de yıkım olabilir. Geçelim. Tam Galatasaray’ın uğursuzluğunun kırıldığını sandığımız noktada iken televizyonlar bir flaş haber geçmeye başladılar: “Ünal Aysal Fatih Terim’i kapı dışarı etti!..” Bu kez şaşkınlık sırası bizdeydi; hem de ne şaşkınlık! Gazetemin 26 Eylül günü çıkan sayısının manşet üstünde Fatih Hoca’nın bir resmi ve yanında “Saat 18.00... Yoksun!” İmza yerinde de Ünal Aysal resmi. Yanında Futbol Federasyonu başkanı Demirören’in demeci: “Terim elemanım değil, kader birliği yaptığım hocamdır!..” Bu arada ben notlarıma şunu yazdım: “Bu gidişle Ünal Aysal Galatasaray’ın adını da değiştirip, GalataAysal yapar mı?” Çünkü Galatasaray’ı kendi şirketlerini yönetir gibi yönetme arzusunun önüne geçemiyor. Oysa insan topluluklarına “mal” işlemi yapamazsınız. Yeri gelmişken kayda geçirelim: Bizim buralarda “mal” sözcüğünün anlamı sadece taşınabilir şeyler değil, güdülebilir sığır, koyun ve keçi anlamını da içerir. Hani, Atatürk Cumhuriyetçisi olmak, ODTÜ’lü olmak gibi, seçkin kurumlara ruhlarımızla bağlanırız ya; insanlar futbol kulüplerine de öylece bağlanarak bencilliği alt ederler; kurumla bütünleşmiş bir kimliğe dönüşürler. Bunun, uygarca yürütülürse hiçbir sakıncası yoktur. Ama nedense siyasetimizin olduğu yerde derde deva olacak ot bile bitmiyor.
|