Mustafa Kemal daha 1920’de Kurtuluş Savaşı sürüyorken, Maarif Kongresi’ni toplamış, eğitime sürmekte olan savaştan daha fazla önem verdiğini ve bunda kararlı olduğunu göstermiştir.
Bu can pazarında eğitimi öne çıkarması elbet boşuna değildi. O, Cumhuriyeti aklına koymuş ve temel taşlarını dizmeye başlamıştı. Her yeniliğin temelinin kararlı bir eğitim olduğuna inananlardandı.
Kurtuluş Savaşı’nı 1922’de bitirdi, fakat cehaletle yaşamı boyunca savaştı.
O’nun savaşta topladığı Maarif Kongresi, Türk Maarif Cemiyeti’ne dönüştü, sonradan Türk Eğitim Derneği adını alarak bu güne kadar geldi.
Ata yadigârı bu dernek, eğitim sistemimizi mercek altına alarak önemli bulguları topladığı bir eğitim atlası oluşturmuş.
“Hâlâ Türkiye’de ikili eğitim yapan okulların sayısı, alanlara göre öğretmen istihdam dağılımı, merkezi sınavların sonuçları, MEB bütçesel harcamalarının alt kırılımları, ortaöğretime giriş sınav sonuçları ve benzer konularda net bilgi bulunmamaktadır ya da kamuoyu ile paylaşılmamaktadır” diyerek Bakanlığı eleştirdikten sonra netleşen bilgilere geçer.
Bunların bazılarını paylaşalım.
“2011 yılında Yetişkin nüfusumuzun yüzde 68’i Ortaöğretim düzeyinin altında bir eğitime sahiptir. OECD ülkeleri ortalamasında bu oran yüzde 25’tir.”
“6-15 yaş aralığındaki (orta sona kadar),öğrenci başına yapılan harcamamız 19 bin 821 dolarla Avrupa sonuncusu iken, Lüksemburg 197 bin 598 dolarla ilk sıradadır.”
Demek ki, temel eğitime onlardan 10 kat az kaynak ayırıyoruz.
“4’üncü sınıfta temel beslenme eksikliği nedeniyle okula gidemeyen çocuk oranı bizde yüzde 74 olarak verilmiş, bu konudaki uluslararası ortalama yüzde 29’muş.”
Eğer bir anlatım yanlışlığı yoksa bu, bir tarım ülkesi olan Türkiye’de çocuk açlık nedeniyle okula gidemiyor demektir. O zaman verilerin bu kısmı tek başına utanç verici bir kimlik kazanmış olmaz mı?
Geldik en önemli bölüme, öğrencinin eğitim konusunda çevreden, okul dışından bilgi yardımı alıp alamamasına...
Atlasta, “öğrencilerimizin evlerinde eğitim kaynağı az düzeyde olanların oranı yüzde 54” olarak gösterilmiş. “Bu oranın uluslararası ortalaması ise yüzde 21’dir.”
Yahu şuna, evdekilerden hiç eğitim yardımı alamayan öğrencilerimiz yüzde 54’ü buluyor demeye utanıyor musunuz?!
“Son olarak 4’üncü sınıfı olup da bir kitaplığa sahip olmayan okullarımızın oranı yüzde 24 olarak verilmiş. Uluslararası oran yüzde 13’müş.”
Burada dördüncü sınıf vurgusu bilimsel eğitimin başladığı yıl olmasındandır; ilk üç yıl okuma-yazma eğitimine ayrılmıştır.
Bu atlasın son bölümünün gerçekleri yansıttığını kuşkulu buluyorum.
İlk ve ortaokullarımızın yüzde 76’sında kitaplık var deniliyor. Sormaktan kaçındığımız soru da şu: Bu kitaplıkların yüzde kaçı aktif, yani öğrencilerine kitap okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışıyor?
Kendimizi kandırmayalım; okullarımız kitap okuma konusunda etkin olamıyor. |