Dünyada bir örneği var mı bilmiyorum?
Görele’nin çok yönlü sanat zenginliğinin içinde bir aile var ki, genlerindeki müzik yeteneği kuşaktan kuşağa, kesintisiz devrediliyor ve çoğu üyesinin parmaklarından adeta müzik fışkırıyor.
Yıl 1952. Trabzon Öğretmen Okulu’nu bitirmek üzereyken Beşikdüzü Köy Enstitüsüne geziye götürüldük. Orada ilk dikkatimi çeken, ellerindeki kemanla birbirine çok benzeyen iki ufak yapılı öğrenci oldu. Sabri ve Nazmi Özdemir, beni hemşeriliklerinden önce, kemanlarına hâkimiyetleri ile büyülemişlerdi.
Sonradan bu ikiz kardeşler sadece bölgede değil, İstanbul Türk sanat müziğinin Şençalar grubunda da görev üstlenerek tanınma alanlarını genişlettiler.
Ne acıdır ki; kemanın, udun ve kemençenin bu sihirbazları, bu can dostlarımız aynı hastalıktan art arda göçüp gittiler.
Sonradan onların amcaoğlu Hüseyin Özdemir ile tanıştım.
Öğretmen Okulu’nda okurken bir yandan da aile mirası müzisyenlik yeteneğini Trabzon Musiki Derneği çalışmalarına katılarak geliştirmiştir. Zurna, kemençe, klarnet çalarak Trabzon yöresinde tanınmış ve yurt dışında da otuzdan fazla folklor gösterisinde çalmış bir müzisyendir.
Ve anlamaya başladım ki, bizim yakından tanıdığımız öğretmen arkadaşlarımız olan, notaya hâkim bu üçlü ve diğer yetenekli kuzenler daha buzdağının su üstü…
***
Şaşkınlığım ve merakım, bunların dünyaya çoktan veda etmiş baba ve amcaları hakkında efsanevi duyumlara ulaşınca başladı.
Babalar kuşağı olarak tanımlayacağım, hiç okul yüzü görmemiş bu dörtlüde; Velet (İshak) davul ve kemençe; Hasan davul; Hacı Ali kemençe; Kâzım zurna çalmışlar ve yoğun olarak bölgemizin köy düğünlerinde aranan ekip olmuşlar.
Doğaçlama olarak çaldıklarıyla hem oynayanları hem de dinleyenleri bir başka dünyaya taşıdıklarını, onları tanımış ve müziği çok iyi bilen Ahmet Kaçar anlattı.
***
Merak bu ya, bir de torunlar müzik yapıyorlar mı diye soracak oldum: Sabri, Nazmi ve Hüseyin’in çocukları, bu kez kızlar da içinde, geleneği sürdürmede rol almışlar ve seslerini duyurmaya başlamışlar bile.
***
Doğu Karadeniz’de çoğu ailenin birkaç kuşaktan ötesi olmaz; ama bizim müzisyen ailenin kompozisyonunda bir öncü olması gerektiğini hissettim. Bu da varmış. En tepede Karaosmanoğlu Temel Dede’nin zurna çalıp kendinden sonrakilerin yollarını açtığını, Hüseyin Özdemir’in elindeki soy ağacı kaydından öğrendim.
***
Bölgemizin kemençecisi yaratıcıdır; çalar, söyler, türkü yakar, yani şairdir de.
Ailenin Avni adlı şair bir dedesinin varlığını da önceden Hayrettin Günay’dan duymuştum. Bu şairin, orijinali Amerika’nın Princeton Üniversitesi’nde ortaya çıkmış, yazarı Trabzonlu Osman Avni olan “Divan-ı Avni” adındaki şiir kitabına internetten ulaşınca şaşkınlığım daha da arttı..
Şair, annesinin adının Zehra ve kendisinin Görele-Haydarlı köyünden olduğunu kitabında belirtiyor. Geleneğimizde aile büyüklerinin adının çocuklara verilmesi var ya, halen ailede seksenlik bir Zehra bulunuyormuş.
***
Son söze gelelim: Anadolu, saz sanatçılarına çok önem verir, saygı duyar. Doğu Karadeniz ise çalgıcılarıyla düğün süresince ilgilenir, sonra da onlara Piçoğlu Osman, İt Hasan, Velet demekten çekinmez. Babalar kuşağındaki isimlerin yanında argo takma isimlere de rastlanıyor ve ben bunu bir küçümseme olarak algıladım; Ahmet Kaçar da eski toplumun beğenisini argoyla ifade etme alışkanlığı olarak yorumladı.
Batı’da ortaya çıksaydılar, bu müzisyen aile hakkında kitaplar yazılır, repertuvarları kayıtlara geçer, arşivlenir, videoları dünyaya yayılırdı.
Biz şimdilik kendi öz türkümüzü, şarkımızı, kıvrak oyun havalarımızı demode sayıp; oparlörlerin volümünü bin desibele ayarlayarak, Arap ya da rock müziği taklitçilerini dinlemekle meşgulüz.
Parmaklarından öz müziğimiz dökülen Karaosmanoğlu’larının zaman içinde kaybolmasına Görele izin vermemelidir.
|