“Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor.
Lâkin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.”
Bunu Yahya Kemal diyor.
Ölümü dert etmiyor görünse de işi vatan sevgisiyle ilişkilendirip, ölüm olmasa daha iyiydi demeye getiriyor. Hani fena fikir de değil.
Eski Roma ve Yunan’ın yaşadığı çağlarda insan ömrü sadece 25 yılmış. Hattâ 1800’lerin Batı Avrupa’sında da yaşam 34 yıl sürüyormuş; inanılır gibi değil ama ansiklopediden okudum.
Yurdumuzun yaşlılık haritasını çıkaran Prof. Dr. İsmail Tufan’a göre erkek ölüm yaşı ortalamamız 72, kadınlarınki 76 olarak belirlenmiş. Ben 85’e geldiğime göre istatistikleri de, yılları da epeyce çalımladım galiba.
Ortalama ömrün sürekli artmasını nasıl açıklamalı, hangi nedenlere bağlamalıyız? Şu bir gerçek ki Âdemin kızları ve oğulları art arda okullar bitiriyor, durmadan yeni şeyler öğreniyorlar. Ömrü kısaltan davranışlardan kaçınıyorlar. Örnek mi vereyim, sigaranın nasıl bitirildiğinin hepimiz canlı tanığıyız.
İnsanımız hiçbir getirisi olmayan dumanı soluma alışkanlığından kurtuldu ama yetmez! Kutsal bayramlarda yollara dökülüp trafiğe göz göre göre kurbanlar verilmesine ne demeli? Son bayram günlerinde 122 ölü, 681 yaralı verdik. Demek ki daha öğreneceğimiz çok şey var. En başta trafik ve kuralları geliyor.
“Geriatri” tıbbın yaşlılarla ilgilenen bilim dalının adıymış; yeni öğrendim. Buradan, gerontolog yani “yaşlılık uzmanı” adını yeni masraf kapısı olarak notlarımıza ekleyebiliriz artık.
Yaşlılığın ilk belirtileri dolaşım, solunum, sindirim, boşaltım ve devinim sistemlerindeki aksamalardan biriyle ortaya çıkıyor. Buna, sanırım organ yorgunluğu da diyebiliriz.
Yaşla gelen bu kaçınılmaz değişime, gençliğin elden gitmesinin yüklediği olası kaygı psikolojisi de eklenirse, kaderde bir çöküntü dönemi kaçınılmaz olur.
Hiç dert etmiyorum çünkü bunları düşünecek zamanım yok. Halâ arayıp soran can dostlarım ve severek yaptığım işlerim var. Yazıp çizerek topluma karşı sorumluluklarımı ödüyorum. Aslında ben, çalışmadığımda yorulurum.
Basın, huzurevlerinde yaşayanların huzur bulma yerine bunalıma girdiklerini tartışmaya açınca, yaşlıyım ya, konu ilgimi çekti. Yaşlılık ne demek? Kendine bakamamak ya da yetememek; daha da kötüsü ayakta kalamamak demektir.
Yaşlılığı giderek çocukluğa geri dönmek olarak niteleyenler var. Yanlış!
Çocuğun minik yapısını, çevredekilere verdiği sevecenliği düşünün. Bir de ufacık olması, korunması bakımından ona sağlanan avantajdır. Başka iş yapan annenin hattâ kardeşin sırtında ya da kucağında olabiliyor çocuk. Bu farktan dolayı yaşlılığı çocukluğa geri dönüş olarak kabul edemiyorum. Yaşlının üzerinde yılların ağırlığı var. Onun tek dileği kimseye yük olmadan yoluna devam etmektir.
Tarifine bakılırsa, huzurevi, yaşlı ve genellikle kimsesiz insanların bakıldığı yermiş.
Ben kimsesiz miyim?
Tuğla tuğla örerek, emeğimle diktiğim kendi evimde değil de, hiç tanımadığım insanların arasında huzur arayacağım..?
Oradakiler beni torunum gibi kucaklar, çocuğum gibi sahiplenirler mi?
|