Ordunun kurmayları, subayları toptan içeri alınınca ortada bir savunma boşluğu oluştu.
Yurt savunması boşluk kabul etmez. Bu ihanet olur. Onun yerine savunma refleksi başka savunma mihraklarına, merkezlerine yönelir.
Olan da bu zaten.
Kimisi polise ağır silah almayı düşünüyor; kimisi de izcileri hafif silahlarla eğitmeye başlamış.
Gene de kuruntuya, kaygıya gerek yokmuş gibi davranılıp, her şey kontrol altında izlenimi veriliyor. Ama itiraf etmeliyiz ki çocukça bir şeyler de oluyor gibi...
Çocukça dememin nedeni şu, Çocuklara silahlı eğitim veriliyormuş.
Bunlar öyle sıradan ya da gelişine çocuklar değil, seçme çocuklar.
Gebze ilçesinin Cevher, Darıca, Eskihisar ve Çayırova'da kurulmuş Pırlanta İzcilik Kulübüne bağlı 10 – 14 yaş arası öğrenciler. Ortaokul seviyesininbuluğ çağı ve hayal dönemi öğrencileri.
Kocaeli Millet Vekili Lütfü Türkkan'ın Meclisteki bir soru önergesine yanıt olarak Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç olayı doğruladı.Dahası soruşturma açıldığını da ekledi.
Hatırlar mısınız, vaktiyle bu ülkede liseve üniversite öğrencileri sağ-sol ayaklarındabirbirleriylevuruşturulmuş ve başımıza 12 Eylül belası böyle sarılmıştı.
Son yıllarda bu senaryo gene denenmek istendi fakat çocuklar tuzağa düşmedi.
Şimdi düşünüyorsunuz..?
Acaba yaşı düşürerek senaryoyu yeniliyorlar mı?
Bu, geleceğin Türkiye'sine rahat yüzü göstermeme projesi olmaz mı?
Milletvekilinin, silahlı eğitim verilen başka izcilik kampları olup olmadığı sorusuna bakanın yanıtı şu:
“İzcilik kamplarında avcılık, atıcılık, okçuluk, eskrim, cirit gibi dalların yanı sıra telsiz, ata binme, kano, yüzme, dalma, yelken, paraşüt ve müzik gibi...”
Vallahi benim başım döndü..
Ya hu! Bu çocuklarfen, edebiyat, matematik, dil derslerini ne zaman alıyorlar? Ya da siz bizi kandırmaya mı çalışıyorsunuz?Kano, yüzme, dalma, yelken, paraşütmüş...
Bunların hepsi öğretiliyor. O zaman neden yüzme mevsimi geldiğinde, deniz ya da göletlerde ton işi öğrenci çocuklar boğuluyorlar?
Demek ki bu eğitimler verilmese ülkenin çocuk varlığı bir yazda telef olup gidecek. O zaman 3 çocuk değil bizi 8 çocuk bile kurtaramaz.
Aslında aklımdan hiç çıkmayan, ama değinmekten hep kaçındığım, olmamasını dilediğim ölümcül bir olasılık hep korkutuyor bizi: İç savaş.
Türk-Kürt meselesi, Alevi-Sünnî gerçeği, Gençlerin bunca yıldan sonra Taksim'de oradan da ülkenin vedünyanın her yanında, “beni özgür bırak” uyarıları karşısında; “yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum” söylemi; karşı mitingler ve şimdi de izcilere silahlı eğitim.
“Quo Vadis,”Polonyalı bir yazarın bir asırdan daha önce yazılmış romanının çok ünlenmiş adıdır. Latince “nereye gidiyorsun” anlamına gelmektedir. Benim gençliğimde, çaresizlik ve anlama güçlüğü çekilen durumlarda orijinal diliyle bu soru sorularak şaşkınlıklar, tereddütler, kuşkular hattâ korkuların belirtilmesi modaydı.
Aklıma geldi işte: Quo vadis? Nereye gidiyoruz? |