Dilimizde öze dönme başladığında biz öğrenciydik.
1940’lı yıllardı.
Kimliğimizi ancak dilimizle kanıtlayabileceğimiz gerçeğinin kafamıza dank etmesi için ne kadar çok beklemişiz, değil mi?
Bize ortaokulda Fransızca da öğretilmek istediler. Acı gerçek şu ki; bunu biraz öğrenmek için ne yeterli ders saatimiz, ne de o dili bilen öğretmenimiz oldu. Dahası, kimi okullarda İngilizce veya Almanca da varmış. Başarıya gelince, al birini vur ötekine...
Bizi hep uğraştıran “Fransızca, İngilizce, Almanca”, o dilleri konuşan ulusların adları ile anılıyorken, Türkçe adı geçmiyordu bile; “edebiyat” deyip Farsça ve Arapçayla didişiyorduk?
Okul büyüdükçe Türkçe ile ilgisiz bir dil hâkim olmaya başlıyordu. Okumuşların, sarayın ve elbet de bürokrasinin kullandığı; kırsal alanın ve sıradan vatandaşların asla bilmediği, bizim olmayan yoz bir dildi o: Arapça ve Farsça.
Ne padişahlar ne de onlardan öncekiler, bir-ikisini ayrı tutarsak, asla Türk kimliğine vurgu yapmamışlardır. Türk sözcüğünü en vurgulu ve en çok kullanan yönetici olarak tek Atatürk’ü tanıyoruz.
“Ne mutlu TÜRK’üm diyene!”
Bu gün bilimsel gerçek tüm dünyada uluslara şunu öğütlüyor: “Bir ulusun dili, onun kimliğidir.”
Son zamanlarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda bir Kürtçe merakı çıktı ortaya.
Hakkâri’de ülke gazetecileri ve siyasilerinin katılımı ile barışçı bir buluşmadan söz ediliyor. Söylenen şu:
“Kimse, bu iş sarpa sarar, yakında silahlar patlar demiyor. Karamsarlık bulutu bölgeyi terk etmiş gibi”.
Kürt halkının beklentileri, okullarında Kürtçe eğitim yapılması, Kürtçenin devlet diline girmesi olarak öne çıkıyor. Kürtçeye onur meselesi olarak bakıyorlarmış.
Tamam, Kürtler Türkiye vatandaşı olsa da, dilleri bizden ayrı bir halktır. Dillerini yaşatmak haklarıdır; ama bunu öğretmeyi bizden beklemesinler; kendi içlerinde organize etsinler.
Kürt tarafında durum böyleyken bir haber de Millî Eğitimimizden geldi:
Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, Öğrenci Merkezli Arapça Öğretimi başlığı ile bir bildiri yayınlamış:
“Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerekir. Temel ilke olarak, ilk dersten itibaren ARAPÇA konuşulması benimsenir. Öğrenci teneffüslerde öğretmeni ile ancak Arapça konuşabilir.”
Kafaya bak!
İyice şaşırdık; Kürtçe mi, Arapça mı yoksa Türkçe mi?
Şaşırmaya gerek yok; Atatürkçülerin buna verecek hazır bir yanıtı var:
“Gidip Toros dağlarına bakınız; eğer orada bir tek Türkmen çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa; şunu çok iyi biliniz ki...” Bu dünyada hiç kimse bize dilimizi unutturamaz! |